26 Aralık 2009 Cumartesi

"her büyük kayıp, her ağır pişmanlık, her derin yara bizi bedenlerimizin sınırlarını yeniden düşünmeye, bizi biz yapan kimliğimizi yeniden sorgulamaya zorluyor . bu zorlu süreci aşmanın bir yolu, ‘yaralanabilir’ olduğumuzu kabul etmek; kaybın, acının ve pişmanlığın yasını tutmak ve bu yası tutarken kabuk bağlayacak yaranın iziyle değişime uğramış yeni bir benliği, yeni bir kimliği taşımaya ve yeniden yaralanmaya ve tekrar değişmeye açık olmak. oysa öyle korkuyoruz ki yaralanmaktan ve değişmekten, en ufak bir acıya katlanmak en ufak bir pişmanlığın sıkıntısını çekmek o kadar katlanılmaz geliyor ki, en kolayından geçmişte yaşananları örtbas etmenin, saklamanın, unutmanın yollarını arıyoruz. saklı olan karşımıza her çıktığında ise öfkeden köpürüyoruz. bir türlü kapanmasına izin verilmemiş, üzeri açık bırakılmış bir yaraya dokunulması o kadar çok acı veriyor ki, bu tehdit karşısında kontrolümüzü kaybediyoruz. saklı olanla karşılaşmak belki hiç bu kadar travmatik olmamıştı." judith butler
bir cumartesi sabahı daha bugün işe gelirken hüzünlendim biras eski günler geldi aklıma, o geldi kahrolasıca.. hayat dewam ediyor dimi.. kulaklarımda dido, sewiyorum bu kadını. ben gidip kendime bi sek kahve alim..

25 Aralık 2009 Cuma

bir blog daha.... 3.blogum bu hehe yazmayı unutmuşum ne yazılır ki bloga hayat aynı dewam edip giderken edebiyat parçalamak kimin umrunda zaten edebiyatın e si kalmadı bende :D